YILDIZLARIN ALTINDA MANAVGAT ŞİİR YARIŞMASINDA ÖDÜLLER SAH

Untitled-1

YILDIZLARIN ALTINDA MANAVGAT ŞİİR YARIŞMASINDA ÖDÜLLER SAHİPLERİNİ BULDU

Manavgat Belediyesi’nin tüm Türkiye genelinde açtığı “Yıldızların Altında Manavgat Ulusal Şiir Yarışması” sonuçlandı. Türkiye’nin 81 ilinden 152 eserin katıldığı yarışmada Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği 1. Sınıf öğrencisi İbrahim Said Bahçeci, “Yıldızları Bölüşmek” adlı şiiriyle 1. olarak 10 bin TL’lik ödülün sahibi oldu.

Manavgat’tan katılan Süleyman Başgöz, “Manavgat’ta Üç Mevsim Bir Gün” adlı şiiriyle 2’inciliği elde edip 5 bin TL ödül kazanırken, Yaşar Bayar, “Çivit Mavisi Gravürde Aşk Prelüdleri” adlı şiiriyle 3’üncü oldu.

1

Şiir yarışmasının sonuçları, Side Kültür Evi’nde düzenlenen söyleşi, panel ve yazar buluşmaları ile taçlandırılarak kent halkına şiir dolu bir gün yaşatıldı. Gün içindeki şiir etkinlikleri saat 14.00’de düzenlenen açılış kokteyli ile başladı. Side Kültür Evi’ndeki açılış kokteyline Manavgat Belediye Başkanı Şükrü Sözen, eşi Hatice Sözen, CHP Manavgat İlçe Başkanı Aliye Coşar, belediye başkan yardımcıları, meclis üyeleri ve sanatseverler, ANSAN üyesi yazarlar, yarışma jüri üyeleri, şiir yarışmana katılanlar ve üniversiteli gençler katıldı. Kokteylde en çok ilgiyi, şiir ağacı çekti. Bir kutuya konan kağıtlara yazılı şiir dörtlükleri misafirler tarafından çekildi. Dileyen konuklar da yazdıkları dörtlükleri şiir ağacına asarak günü renklendirdi. Başkan Şükrü Sözen de bu neşeli şiir etkinliğinde kader şiiri çekip, ağaca şiir dörtlüğü asmayı ihmal etmedi.

2

Açılış kokteyli, sonrasında okuyucu şair buluşmasında ve imza etkinlikleri ile bütünleşti. İstanbul ve Antalya’dan gelen şairler Altay Öktem, Hasan Öztoprak, Şeref Bilsel, ve Nadire Sönmez’in yanı sıra ANSAN üyelerinden Abdullah Şanal gibi yazarlar kitaplarını imzaladı, sanatseverlerle yüzyüze sohbet etti. Başkan Şükrü Sözen de konuk yazarlarla keyifli anlar yaşadı, kitap alarak imzalattı. Okuyucu şair buluşması ve imza etkinliği sonrasında yazar Cenk Demirtaş, “Felsefe ve Şiir” konulu söyleşisinde sanatseverlerle bilgilerini sohbet ortamında paylaştı. “Bir İmkan Olarak Modern Şiir” başlıklı panel ise yazarlar tarafından gerçekleştirildi. Şiirle ilgili her şeyin konuşulduğu etkinliklerde Manavgat halkı, sanat dolu bir gün yaşadı.

14

Akşam saatlerinde ise sanatçı Haluk Çetin, gitarıyla en şairlerin en güzel şarkılarını güzel ezgilerle seslendirdi. Şairler şiirlerini Haluk Çetin’in gitarı eşliğinde okudu.Haluk Çetin’in gitar dinleti sonrasında ödül törenine geçildi. Türkiye’nin dört bir yanından katılımın olduğu 152 şiiri titizlikle okuyup her açıdan değerlendiren jüri üyeleri Altay Öktem, Hasan Öztoprak, Şeref Bilsel, Nadire Sönmez ve Tülay Enhoş ile Cenk Demirtaş ve Haluk Çetin’e anı plaketi sunuldu. Ardından Manavgat’tan ve yurdun dört bir yanından davetli olan yarışmacılar sahneye davet edilerek katılım belgeleri verildi. Gecenin sonunda ise 1. olan İbrahim Said Bahçeci ve 2. Olan Süleyman Başgöz’e plaket ve para ödülleri Manavgat Belediye Başkan Yardımcısı Mustafa Ceylan tarafından sunuldu.

3

Birinci ve ikinci olan eserlerin sahipleri kendi seslerinden şiirlerini okuyarak gece noktalandı. Manavgat Belediye Başkanı Şükrü Sözen, şiir yarışmasının gelecek yıl geliştirileceğini söyledi. Sözen, “Şiir yarışmamızı Side Kültür Evi’nde düzenlediğimiz söyleşi, panel ve yazar buluşmaları ile taçlandırarak halkımıza şiir dolu bir gün yaşattık. Emeği geçen Altay Öktem, Hasan Öztoprak, Şeref Bilsel, Nadire Sönmez ve kıymetli ablam Tülay Enhoş’a, bizlere muhteşem müzikli dinleti sunan değerli sanatçı Haluk Çetin’e, kıymetli yazarımız Cenk Demirtaş’a, belediyemizin proje ekibine ve tüm sanatsever Manavgat halkımıza teşekkür ediyorum” dedi.

4

İŞTE MANAVGAT’I ANLATAN ÖDÜLLÜ ŞİİRLER

1.ESER

İbrahim Said Bahçeci

RUMUZ:BOUN1863

YILDIZLARI BÖLÜŞMEK

altı ozanın ellerinden çıktı altı bent

dost, ölüm, sevda, günahsız ve kent

-dost-

biz eskiden böyle seninle

vücudumuzu alabildiğine göğün altına uzatır

parmaklarımızla dokunur, yıldızları bölüşürdük

alaca dualar biriktirirdik kirpiklerimizde usulca

senin gözlerin yeryüzünün bütün renkleriyle

bütün renkleriyle ve de yüzü güleç çocukların

bezenmiş olurdu ilkbahar kapıya vurunca

-ölüm-

sarı ve beyaz ışıklar salınıyor

adım adım geçiyorlar güzeşte binaların yanından

usul usul yanaşıp atıyorlar kendilerini limandan

son mevkide hüzünlü ve bilhassa denizle uyumlu

kaçıp geceleri sokak lambalarından ve evlerden

atıyorlar ki elindeki en görkemli intihardır bu

görkemlidir atılmak öylece sisli bir perdeden

-sevda-

ah benim güzel sevgilim

damar çatlamışcasına kalbinin tam da ortasından

aynası şu heybetli gök kubbenin bir ırmak akar

senin ellerindir üstelik akdenizi usulca okşayan

senin sokaklarında değil midir başıboş aşıklar

ve yine antik bir kent senin çocuğun değil midir

senin mazinde yıllanmış bir halk hikayesi yatar

-günahsız-

şarkılar söyleyelim pamfilya

birkaç dilde haykıralım özlem kokan türküleri

birkaç dilde bahsedelim ölmekten ayrılıktan

ve biz seninle birkaç dilde sevelim insanları

bizim adımız ancak insanlıktan sonra unutulsun

kalbinde yer var biliyorum başkası mümkün değil

senin alkışların hala masum, sen hâlâ çocuksun

-kent-

şimdi sen anlat manavgat’ım

yetmişime varınca, huysuz bir ihtiyar olduğumda

sen yine sokaklarını çocuğun için açacak mısın

yine seninle vücudumuzu gecenin altına serecek

ve yıldızları bölüşecek miyiz parmak hesaplarıyla

ah be güzelim, biliyorum vakit benden geçecek

her parıltı gökteki mutlak olmalı yanaklarında

hem sen bir başka güzelsin yıldızların altında

5

  1. ESER

Süleyman BAŞGÖZ

Rumuz: VİRA1979

Şiirin Adı: MANAVGAT’TA ÜÇ MEVSİM VE BİR GÜN

Manavgat, ılık baharda ela gözlü, hayat dolu, genç bir kızdır.

Uykucu minik kaplumbağayı kabuğundan tuta çeke hayata uyandırır,

Takar beline Zeus’un anahtarlığını; türlü nebatın, tohumun asma kilidini açar

Postacı arıları uçurur; polenlerin aşk mektupları ulaştırılmalı, kapı bir komşu kızına

Karıncalara çöpçü tulumlarını giydirir of, puf; ee, kim temizleyecek koskoca kenti

Badem gelinin dallarında, havai fişekler gibi patlatır pembe beyaz sayısız çiçeği

Çamfıstığı tesirli kozalakları ormanın okuluna yazdırır, küçükten, küçücükten

Titrek bacaklı kuzulara, Hera’nın memesini buldurur, ite kaka, düşe kalka

Bağrında kurulmuş, yıkılmış sayısız uygarlığın tarihini kaydeder zeytin yapraklarına

Çimlenme makinasını, dizel tazelenme motorunu patırdatır ılık baharın, ilkbaharın

Baktı, her şey yolunda; koyar karşısına gök kubbenin mavi aynasını

Begonvil özlü rimelini çeker, boyar dudaklarını kiraza, sürer gülden ojelerini

Böyle bir güzel, böyle de alımlı; kadim aşığı Apollon’u bekler…

Manavgat, yazları masmavi gözlü, boylu poslu, sarışın bir kadındır.

Hephaistos, güneşin en keskin bronz temrenlerini bu mevsimde döver, demir örsünde

Sadağı altın oklarla dolu Apollon; iner dokuz gün, dokuz gecede sevdiğinin diyarına

Gerer yayını, fırlatır ışınlarını, vurur muşmulanın yeşilini, incirin koruğunu; erdirir

Asılır dallara karadutun, narenciyenin, mersinin, üzümün kristal avizeleri…

Demeter’in insanları, doldurur altın tepsilere bu tatlı ambrosiaları, nektarları

Yakut, zümrüt ve pırlanta bezeli yüzgeçlerini bacağa evirip,

Denizden karaya çıkan, başka lisanların, güneş yoksunu müminlerini

Kumsalda karşılarlar ve onlar yeniden denize dönene kadar kol kola girip

Antik tapınakları, şelaleyi ve Dyonissos’a değgin cennetleri tavaf ederler.

Ve kaçırır Apollon geceleyin aşığını, ayın, Samanyolu’nun, yıldızların parıltısına

Şafağa kadar öpüşür, koklaşırlar; kim bilir ne güzeldir o sevişmek, ah ne hoştur…

Manavgat, serin baharda kara gözlü, hamile bir kadındır.

Ne zaman aş erse, koyar Demeter’in tavasını Kronos’un ocağına

Taze sıkılmış, rafine ırmak ve deniz yağında, kara bulut tereyağı eritir

Küp küp doğranmış evler, köprüler, sokaklar, ormanlar atar üstüne; karıştırır

Pul biber şimşekler, cin biber yıldırımlar gök gürültüleriyle cızırdarlar

Kum, çakıl ve çamur salçası ekler; kaynatır sağanak yağmurda, bazen günlerce…

Ve sonunda tüm bu keşmekeşin ortasına güneş yumurtasını kırar.

Gökkuşağı tuzunu, sararıp dökülmüş yapraklardan baharatını serper.

Toprak kokan yemeğine, bandırır ışıkta fırınlanmış ekmeğini,

Eline, yüzüne, dağına, taşına oval renk spektrumları, prizmatik kontrastlar bulaştırır

Durmadan karnını tekmeleyen, sabırsız ılık baharı bu leziz aş ile besler…

Her sabah yeniden oluşur Manavgat, Poseidon’un köpüklerinden

Aphrodit edasıyla dolaşır antik sütunların arasında, sanki hiç yıkılmamışlar gibi

Öğlen vakti bağlar çiçekli yazmasını, bereket tohumları doldurur kesesine

Yürür topraklarının kuzeyine; bir doğuya, bir batıya serpiştirir, bol keseden

Taşına toprağına altın, gümüş sikkeler, defineler gömer; eskidikçe değerlenen

İkindin, semiz küçükbaş bulut sürülerini güder, Orpheus’un arpıyla

Giyer orman abiyesini; batan güneşin turuncu ötesi tonlarını resmeder, gri tuvaline.

Uzanır Tauruslar’dan yatağına, lacivert gecenin simli yorganını çeker üstüne,

Sokmaz böylece kara iklimini topraklarına, kış diye bir mevsim bilmez

Yazın ve iki baharın çarkıfeleğini çevirttirir, kurar başucuna yaşamın saatini

Bırakır mavi nurdan saçlarını nehir aşağı, çağlar olur, çağlayan olur

Geçmişin, geleceğin, şimdinin ve bütün bu “olur giderin” ortasında

Sonsuzluğun, zamansızlığın, tekilliğin, hiçbir şeyin ve her şeyin kıyısında

Uykuya dalar güzel gözleri; yıldızların, yıldızların, yıldızların altında…

6

  1. ESER

Yaşar BAYAR

ÇİVİT MAVİSİ BİR GRAVÜRDE AŞKPRELÜDLERİrosa1923

yeşeren epik bir rüyâdan gelirdi sesin

ışık lifleriydi mesafe şiddeti; açelyalar, gözlerinden geçerdi

ay doğarken oradaydı pisidya, dalgın bir girdaptı pamfilya kapısı

kirpiklerinden akardı firuze şelâle, leylak renginde

Kristal kuğu gibiydi boynundaki nektar kokusu

öyle inceydin ki dantel gibi eski bir su aynasında

seni mavi çığlıklar emziren köprülü kanyon’dan izlerdim hep

günışığından arta kalan bir yele gibi önüne katardın ışığı

bir fıskiye gibi raks ederdi omuzlarından alara

oymapınar tutardı elinden o ân, akardı zaman

yıldız kaymasından heykelcikler yontardın; saf yasemin

sendin selge’nin sütunlarında külü savrulmuş anka; leylim yakamoz

antik kenti’n küpelerine asılı şehnaz longa dönerdi boşlukta

şafağı uyandırırdın side’li nar ağzının ince büzülüşünden

lyrbe’li çiğdemler taşırdın çengi gölgelere

seninle başlardı sabah ötüşlerine kuşlar

sis demetiyle incinmiş telaş taşırlardı toroslar’a

taraçandan doğardı şafak; segâh bir ayinle yol alırdı güneş

titreyen göl’de aralanırdı zaman: aşk pusuda seni beklerdi

kollarının çağıran boşluğuna sığınırdı ay ışığı

uysal bakışların yalnızlığın derin kuyusuydu

delişmen bir renk edinmiştin tenha patikandaki ıslak atlarınla

sonsuza doğru bir koşuydu bengi ırmaklarının aktığı yerler

yaralı bir zakkum gibi yarışırdın düş sayrılı rüzgârlarla

binlerce ateşböceği taşırdın içinin kuytularına

en son kurutulmuş hangi rüyayı seçsen

fecrin beyaz kuşlarına asılı kalırdı gözlerinin çarşısı

eskil bir freskte yanardı yüzünün ışığı;ay büyürken sularda

göğsünde gizli saklı hangi sırdı ki aspendos gibi

düşerdi yüzüne akşamla damıtılmış gölgesi

pervazında eksiksiz bir begonyanın aksanıyla

sesinin parmak uçları yüreğimin ucuna dokunurdu gizliden

seni giyinirdi, oluk köprü’den su içmeye gelen kuşlar

bir rüya vals’iydin belki, belki de s'ağır bir boşluk

billûr kâselerde dolaşırdı elden ele, şerbet kokun

bakardım… izini sürerdi apollo, usundan geçenlerin

bütün bir tarih durulurdu gözlerinde; akla ziyan, mengü sır

kuğulu ilkyazdın bilirim; turnaların geldiği yol kadar uzun

tozlu varaklardan döküldü ağzının lirik şeraresi

krizantem ve nevruz kokulu cam parçaları gibi

güz geldi işte; dalgınlığımı çiğniyorum şu sıralar

yuva kurmuyor uçurumlarıma artık eleğimsağma

sesin; içimin en uzak yokuşlarıydı, yokluğun; gölgesiz gri

şimdi geçtiğim çöl, gövdemdeki çatlaktan sızıyor içime

uzaklardayım; alıcı kuşlar dönüyor başımın üstünde

keşke o manavgat kokuluellerine dokunsam yeniden

7

8

9

10

11

12

13