Gezi Rehberi

MANAVGAT NEHRİ:
Dünyanın en uzun yeraltı akarsularından, aynı zamanda tek kaynaktan ( dumanlı kaynağı; Oymapınar baraj gölü içinde kalmıştır) beslenen su miktarı ile sayılı akarsular arasındadır. Üzerinde iki adet baraj bulunur. Oymapınar ve Manavgat barajları. Turkuaz yeşili suları mineraller bakımından zengin, temiz ve berraktır. İsterseniz bu yeşil ve serin sularda kulaç atabilir yada bir kanoyla küçük keşifler yapabilirsiniz. Nehir birçok balık ve kuş türlerine evsahipliği yapar. ( Alabalık, sazan, kefal, levrek, karabalık...gibi balıklarla; sutavuğu, ördek, kaz, yalıçapkını... gibi kuşlar, değişik türlerde balıkçıllar, martılar ile tatlısu kaplumbağaları ). Nehir boyunca zengin bir bitki çeşitliliği mevcuttur. Söğüt, çınar, kavak, dut, karacaağaç..., gibi aaçlarla, böğürtlen, kuş üzümü, zakkum gibi küçük maki çalılıklar ve otsu bitkiler görülür.Ayrıca tatlısu kaplumbağalarını kuru kütükler üzerinde güneşlenirken görebilirsiniz. Zengin nehir yatağı boyunca verimli toprakları dolduran narenciye bahçeleri ve seralar vardır. Manavgat nehri, son yıllarda hızla gelişen truzim sayesinde günlük tekne gezileri ile yerli ve yabancı turistlere evsahipliği de yapmaktadır. Uzunluk bakımından büyük bir akarsu olmasada debisi yüksek ve Türkiye de üzerinde taşımacılık yapılabilen ender akarsulardandır. Ayrıca antik dönemde Side kentinin suyu, Manavgat Irmagi'ndan saglanmaktaydi. Bu nedenle bugünkü Sevinç Köyü'nden Side'ye kadar 30 km. uzunlugunda bir su kemeri inşa edilmistir. Bu suyolu 25 m. yüksekligindeki kemerler üzerinden geçer. Bir bölümü de kayalar üzerine oyularak yapilmistir. Bugün hala bazı bölümleri ayaktadır. (Kaynak: Emin Öz - www.side-manavgat.com)

MANAVGAT ŞELALESİ:

Manavgat ilçesinin 3 km. batısında bulunan şelale, ilçe ile aynı adı taşır. Şaşırtıcı bir yükseklikten dökülmesine karşın, geniş bir alan üzerinden gürül gürül akışı görülmeye değer bir manzara oluşturur. Şelalenin hemen yanı başında doğa ile iç içe piknik yapılabilir ve çevresindeki lokantalarda taptaze balık yenebilir. Kent gürültüsünden uzak bir köşede doğayla bütünleşmek için ideal bir yerdir. Manavgat'tan kalkan dolmuşlarla ulaşım sağlanabilir.

MANAVGAT BOĞAZI:
Manavgat ırmağının denizle buluştuğu yer… Öyle bildiğiniz İstanbul, Çanakkale boğazları gibi değil. Tadı Kızıldeniz gibi. Ortada bir çizgi… Kollarınızı açın iki yana, bir yanınızdan ırmak akar bir yanınızdan deniz. Pırıltıları bile farklıdır. Güneş olanca kızıllığıyla etrafı boyar. Turizmden uzak oluşu da ayrı bir güzelliğidir. İyi de poz verir. Her köşesinde gizli bir kare barındırır.
Manavgat’ın Sorgun ilçesinin güzelliğini oluşturan Boğazda, balık tutanları da bulabilirsiniz. Gün batımı’nın güzelliği ise ancak başka bir günü ile kıyaslanacak güzelliktedir.

Sulak bir alan olduğundan yusufçukların ahenkli danslarına rastlayabilirsiniz. Sazlık kenarlarında ise sahibinin bir dahaki gelişini bekleyen sandallar size geçmişin güzelliğini anımsatırlar.
Nasıl gidilir?: Eğer kendi aracınız yoksa Manavgat şehir merkezinden "Sorgun-Boğaz" dolmuşuna binilince rahatlıkla ulaşılır. Kendi aracınız ile ise, çevre yolunda otogar kavşağından otogar tarafına dönülür. İlerde ise "Titreyengöl" tabelasından sola dönülür. O yol sizi doğruca Manavgat Irmağının denizle buluştuğu Boğaz'la buluşturur.
TİTREYENGÖL:

Titreyengöl 3000 m2'lik bir alana sahiptir. 22 tesis ve 18.000 yatak kapasitesini içerisinde bulunduran Titreyengöl, içinde karabataktan Pekin Ördeğine kadar çok sayıda kuşu barındırmaktadır. Titreyengöl'ün ise ilginç bir hikayesi vardır. Rivayet göre, gölün kenarında yaşayan ve kuşları besleyen yaşlı bir balıkçı oturmaktadır.

Kuşlar yaşlı balıkçıyı gölün kenarında gördüklerinde kanatlarını çırparak ona doğru gelirdi. Bir gün bu gölde avlanan avcılar su üstündeki ördekleri vurur. Yaşlı balıkçı bunun karşısında avcıların üzerine yürür ve onları avlanmaktan vazgeçirmeye çalışır. Avcılar yaşlı adamı iter ve su üstündeki vurdukları ördekleri almaya çalışır. Bu sırada diğer ördekler hep birlikte havalanarak kanatlarıyla bir hortum oluşturur ve avcıları kaçırırlar. Bu olaydan sonra göl hep titremeye başlar. Bu titremeye yöre halkı, kuşlar yaşlı balıkçıya ağlıyor diye yorum yaparlar.


OYMAPINAR BARAJI:

Türkiye'nin en büyük 3. barajı olan Oymapınar Barajı Manavgat çayı üzerinde kurulmuş ve 1984'de işletmeye açılmıştır.


Beton kemer tipindedir. Her biri saatte 135 megawatt enerji üreten 4 adet türbinden oluşur. Toplam gücü saatte 540 megawatt enerjidir. Temelden yüksekliği 185 m'dir. Göl alanı 470 ha olan barajın depolama oylumu 300 milyon m³'tür. Barajda, yılda 1,2 milyar kw/saat enerji üretilmektedir.

KÖPRÜLÜ KANYON:

Köprülü Kanyon Milli Parkı, Manavgat'tan 60 km uzaklıkta olup Antalya'nın 40 km. kuzeydoğusundan ayrılan Taşağıl ve Beşkonak'a giden 40 km.'lik karayolu ile ulaşılır ve Toros Dağları'nın eteklerinde yer alır. Milli Parkın alanı 37.000 hektardır. Parkın doğusunda yer alan Dipoyraz Dağı 2980 m. yüksekliğinde olup, yamaçları ormanlarla kaplıdır. Köprü çayı, Bolaşan Köyü ile Beşkonak arasında 120 km. uzunluğunda ve 100 m. derinliğinde sedir ormanlarıyla kaplı olan vadiler ve kanyonlar arasında yer alır. Park içinde bulunan nehir vadisi 14 km. uzunluğunda, yer yer 400 m. Yükseklikte dik duvarlı bir kanyon şeklindedir.

Kanyon bitiminden sonra çay, etrafı yeşilliklerle kaplı geniş bir yataktan akmaktadır. Köprüçay nehri, Türkiye'nin en güzel tabii rekreasyon alanlarından biridir. Bunun yanı sıra nehrin batısındaki dağlık arazide bulunan tarihi Selge şehri, nehir kenarındaki kaleler ve su kemerleri, Roma devrine ait köprüler ve tarihi yollar gibi pek çok arkeolojik kaynaklar KÖPRÜLÜ KANYON MİLLİ PARKI’NI görülmeye değer yerlerden biri yapmaktadır.

SELEUKELA:

Manavgat'tan kuzeybatı yönünde Toroslara doğru gidildiğinde 12 km. sonra Şıhlar köyü içinde Seleukeia antik kenti kalıntılarına ulaşılır. Şıhlar Köyü'nün 4 km. kuzeydoğusunda ve yaya olarak da bir saat uzaklıkta bulunan bu antik kent Selevkoslar tarafından kurulmuştur.


M.Ö.300'lerde korunma amaçlı Akropol kent olarak bir tepe üzerine kurulmuş olan kent, dik yamaçlı ve derin vadili coğrafisi ile tüm ovayı ve denizi gözler önüne serer. Kent alanı içinde tarıma elverişlibir arazinin bulunması, etrafının sularla iyi desteklenmiş olması ve bulunduğu yerden herhangi bir ticaret yolunun geçmişibu tezi doğrulamaktadır. Kentin gelişmişliğinin göstergesi olarak iki katlı agorası, basilikası, sarnıç ve kanalizasyon sistemi sayılabilir. Kent kazıları sırasında çıkarılan mozaikler bugün Antalya müzesinde sergilenmektedir.

SELGE:

Torosların güney yamacında, Köprüçayı yakınlarında, denizden 950 m. yükseklikte kurulmuş olan Selge, antik bir Pisidya Dağ Kentidir. Selge'ye, köprülü kanyondan sonra dik ve virajlı, 4 km'lik bir yoldan gidilir. Selge'ye giden yol,doğa güzelliği yönünden çok zengin olan Köprülü Kanyon içinden geçer. Yol üzerinde; Ürgüp ve Göreme'deki peri bacalarına benzeyen ve bütün dağ yamacını kaplayan oyuntulu kayalar mevcuttur.


Selge'nin Kalches tarafından kurulduğu sanılmaktadır. Pisidya'ya bağlı olan kent sonraları Panfilya sınırları içine alınmıştır.Kent sırasıyla Lidya,Pers, İskender ve Roma yönetimlerinde kalmıştır. Kuzeydeki 5 kapılı ve 45 basamaklı tiyatrosu önemli ve en iyi korunmuş olan anıtıdır. Kayalığa oyulmuş tiyatronun güneyinde stadium ile gymnasium, batısında tavanı kartal motifleriyle süslü İon tipindeki tapınak göze çarpar. Stadiumun güneyinde çeşme ve agora bulunmaktadır.Kentin güneybatısında uzanan surların kuzeyinde Artemis ve Zeus tapınakları yan yanadır. Bu tapınakların batısında su sarnıçları, kuzeyinde ise lahitleri ve süslü mezar anıtları ile nekropol yer almaktadır.Kent işlek yollardan uzak tepeler üzerinde olduğu için yıkılmamıştır.


ALARAHAN:

Manavgat’tan sonra batıya doğru gidince 9 km sonra Alarahan'a varılır. 13. y.y. da Selçuklular tarafından Konya ile güney kıyılarının başkenti Alanya arasındaki ticaret bağlantısı sağlamak için inşa edilmiştir. Bu kervansaray ile Seyahat edenlerin ve tüccarların güvenli ve konforlu konaklamaları ve dinlenmeleri sağlanmıştır. Tüccarlar ürünlerini güvenle saklayabilir, hayvanlarını besleyebilir, mutfaktan yararlanır, sıcak su ile banyo yapar, dini ihtiyaçlarını küçük camide karşılarlar. Alarahan nefis ve korunmuş vadi de antik bir köprünün yanında inşa edilmiştir. Güzel düzenlenmiş girişte küçük bir cami vardır. Ana avlu çok fonksiyonlu birçok oda ile çevrelenmiştir.


Alarahan'ın kuzeyinde, Alara Kalesi vadiye hakim bir şekilde durur. Mutfak bahçesinden yürüyerek geçilen bu binayı, 13. y.y. da inşa etmek hiç de kolay değildir. Harika vadi manzarasını seyretmek için tırmanmaya değer. Bu bölüm içerdeki kalenin zirvesine gitmek için rehberlik eder.




ASPENDOS:

Manavgat'a 44 km mesafede 2. Yüzyılda inşa edilen Aspendos Tiyatrosu 17.000 kişilik olup, günümüzde ayakta kalmış ve en iyi korunmuş amfi tiyatrodur. Yörede yaşayan Xenon adlı bir gencin yarattığı mükemmel akustiğin sırrı hala çözümlenememiştir. 13. yüzyılda Selçuklar yapıyı kervansaray olarak kullanmış ve tipik Selçuklu mimarisi tarzında bir kemerle yapının kuzey tarafını sağlamlaştırmışlardır.


Antalya-Alanya karayolunda Serik'i geçtik ten sonra kuzeye dönülerek 4 km.lik Aspendos yoluna girilir. Geçmişi I.Ö. V. yüzyıla kadar uzanır. I.S. II.yüzyılda yapılan Aspendos tiyatrosu Selçukluklar devrinde kervansaray olarak kullanılmış ve zaman zaman onarılmıştır. Sahnesi ile birlikte günümüze değin en iyi şekilde korunabilmiş nadir tiyatrolardandır. Günümüzde çeşitli konser, şenlik, festival ve yağlı güreşlerde kullanılmaktadır. Aspendos'da diğer yapıların yanı sıra Agora, Bazilika, Nymphaeum ve 15 km. uzunluğunda kemerli su yolları görülmeye değer yapılardır.

SİDE:

Antalya'ya 75 km. Manavgat'a 7 km. uzaklıkta olan Side, Yaklaşık 400 m. eni ve 1 km. uzunluğu olan bir yarımada şeklindedir. "Side" adı Anadolu dilinde "Nar" anlamına gelmektedir. Bu özellik ve bilgede bulunan bazı yazıtlardan elde edilen bilgiler Side tarihinin Hititlere kadar uzandığını göstermektedir. Fakat Anadolunun en eski yerleşim birimlerinden biri olan Side'nin İ.Ö.VII yy'dan önce kurulduğu da söylenmektedir. Anadolu tarihleri içerisinde Side, diğer Pamphylia kentleriyle aynı aşamaları geçirmiştir. Yunanlılar İ.Ö. VII yy. göçler sırasında Side'ye gelmişlerdir. Eldeki yazıtlara göre İ.Ö. III yy' a değin de kente özgü bir dil konuşmuşlardır. Hala tam olarak çözülemeyen bu dil Hint-Avrupa dillerindendir.

Side, İ.S. V. yy'da Pamfilya Metropolisi ( Piskoposluk Merkezi ) olunca, 5. ve 6. yy'da en parlak devrini yaşamıştır. Bu gelişim VII. IX. yy'lar arasında Arap akınları ile son bulmuştur. Kazılar sırasında büyük bir yangın ve çok sayıda deprem izlerine rastlanmıştır. Arap istilası, doğal afetler kentin terk edilmesine yol açmıştır. XII.yy'da Arap coğrafya cısı İdrisi burayı ölü bir kent olarak göstermekte ve ''Yanmış Antalya''olarak tanımlamaktadır. İdrisi'ye göre 1150'ye doğru kent halkı Side'den göç etmiş, XII.yy'da Side tümüyle boşaltılmıştır. 13.yy'da Selçuklular'ın 14.yy'da ise Hamitoğulları ve Tekelioğulları'nın egemenliği altına giren Side'de bu devirlerde yerleşim olmamıştır. 15. yy'da kesin olarak Türk topraklarına katılmıştır. Ancak ne Osmanlılar nede Selçuklular Side'de oturmadıklarından, yarımada üzerinde Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait eserlere rastlanmaz. 1895 yılında, yarımadanın uç kısmına bir köy kurularak Girit Adası'ndan gelen göçmenler buraya yerleştirilmişlerdir. Bugünkü köyün çekirdeğini oluşturan küçük köy zamanla tüm yarımadayı kaplamıştır.antik yapılarıyla kendine özgü mimarisiyle, köy evlerinin bir arada bulunması sonradan "Selimiye" adını alan Side'nin turizme açılmasında büyük rol oynamıştır. Side tarihin derin izlerini taşıyan bir kenttir.

Roma döneminde inşa edilen hamam kompleksi üzerine, son yıllarda yapılan küçük restorasyonlarla Side Müzesi kurulmuştur. Müze'ye doğu yönünde bir kapıyla girilir. Daha sonra tabanı taşlarla kaplı ve hamamın ikinci tepidariumu olduğu anlaşılan bir avludan geçilerek büyük bir bahçeye çıkılmaktadır. Bu avlunun etrafında ve bahçenin içinde Side'de yapılan kazılarda bulunan lahitler, sütunlar, büstler, torsolar, yazıtlar, heykeller, heykel kaideleri, sütun başlıkları, frizler, rölyefler ve steller görülmektedir. Müze bahçesi aslında Roma Hamamı'nın jimnastik salonu ve palaestrasının avlularıdır. Tabanı mermer parçaları ile kaplı olan bu avluların içindeki en önemli eser, avlunun kuzey duvarında görülen denizler tanrısı Poseido‘nun mitolojik öykülerinin yer aldığı friz serisidir. Burada tanrı ve tanrıçaların doğayla olan ilişkileri tasvir edilmektedir.

SİDE MÜZESİ:

Manavgat İlçesi'ne bağlı Side Beldesi'ndedir. Manavgat'a 8 km. uzaklıktadır. Roma Devrine ait agoranın karşısında bulunan, M.S 5-6.yüzyıldan kalma antik agoranın hamamı 1960/61 yıllarında restore edilerek müze haline getirilmiştir.

Müzede sergilenen eserlerin büyük bir bölümü, Prof. Dr. Arif Müfid Mansel tarafından,1947-1967 yılları arasında Side antik kentinde yapılan kazılarda, çıkarılan buluntulardır. Hellenistik, Roma ve Bizans Devrinden; yazıtlar, silah kabartmaları, Roma Devrinden yapılmış Grek orijinallerinin kopyası olan heykeller, torsolar, lahitler, portreler, ostotekler, amphoralar, sunaklar, mezar stelleri, sütun başlıkları ve sütun kaideleri sergilenmektedir.

Side İ.Ö. VI yy'ın ilk yarısında Lidyalıların, İ.Ö. 547-546'da da Persler'in egemenliğine girmiştir. Pers yönetiminde gelişen kent. İ.Ö. 334' de İskender'e teslim olunmuştur.İskender'in ölümünden sonra Antigonos'un (323-304). Ptolemaioslar'ın (301-215). İ.Ö. 215'ten sonrada Suriye Krallığı' nın denetimi altına girmiştir. İ.Ö. II yy. da Ptolemaioslar'ın güçlü savaş ve ticaret filoları sayesinde en parlak dönemini yaşayan kent, bu sürede imar edilip bir bilim ve kültür merkezi haline getirilmiştir. İ.Ö. 188'de Apameia Barışı ile Bergama Krallığı'na bırakılan Side, Doğu Pamfilya bölgesiyle birlikte bağımsızlığını korumuş, büyük ticaret donanmasıyla refaha ve zenginliğe kavuşmuştur. İ.Ö. 78'den sonra Roma egemenliğinde bulunan kent, İ.S. II. Ve III. yy'larda bölgenin ticaret merkezi oldu. Özellikle köle ticaretinin sağladığı zengin ve parlak bir dönem yaşandı. II. yy boyunca bir bilim ve kültür merkeziydi. Suriye krallarından VII. Antiokhos, tahta geçmeden önce burada eğitim gördü. Kral olduğu zaman ( İ.Ö. 138 ) ''Sidetes'' adını aldı. Bu devre kadar başta Athena ve Apollon olmak üzere Afrodit, Ares, Asklepios, Hegeia, Kharitler, Demeter, Dionisos, Hermes gibi birço tanrıya inanıp tapan Side'liler İ.S. 4.yy'da hıristiyanlaşmaya başlamışlardır.